30.08.2008

RAMAZAN AYINI DEĞERLİ KILAN ÖZELLİKLER


Ramazan ayı, Kur’an’da “şehr-i ramazan” şeklinde geçmektedir. (Bakara, 185) Sözlükte açığa çıkarmak anlamına gelen “şehr” kelimesi, gökte hilal şeklinde doğması, dolunay olması, hilal şeklinde küçülüp batması ve tekrar doğması suretiyle ayın bir devrinden ibaret olan zamana denir. Ay, gökte yirmi dokuz ile otuz gün arasında dönüp dolaşır.
I. Ramazan Kelimesinin Türediği Kök Anlamlar:
1. Ramazan kelimesi, güz mevsiminin başında yağıp yeryüzünü tozdan temizleyen yağmur anlamındaki “ramdâ” kelimesinden türetilmiştir. Bu yağmur, yeryüzünü yıkadığı gibi Ramazan ayı da iman edenleri günahlardan yıkayıp temizler.
2. Ramazan kelimesi, güneşin şiddetinden taşların son derece kızması anlamındaki “ramada” kelimesinden türetilmiştir. Bu kökten türeyen “ramazan” kelimesi, kızgın yerde yalın ayak yürümekle yanmak demektir. Bu kelime, başına “şehr” kelimesinin ilavesiyle İslâm’ın beş temel esasından biri olan orucun tutulduğu aya özel isim yapılmıştır. Bu ayda Allah için oruç tutularak, açlık ve susuzluk çekilir ve böylece orucun harareti ile günahlar yakılır.
3. Ramazan kelimesi, kılıcı veya ok demirini inceltip keskinleştirmek için iki kaygan taş arasına koyup dövmek anlamındaki “ramada” kelimesinden türetilmiştir.
4. Ramazan kelimesi, Allah’ın güzel isimlerinden biridir. Allah’ın rahmeti ile günahların yanması dikkate alınarak, oruç tutulan aya bu isim verilmiştir. Bu anlamda “şehr-i ramazan”, “Allah’ın ayı” demektir. (Yazır, I, 642-644)
Ramazan kelimesinde; temizlik, yanmak ve keskinlik anlamları vardır. Ramazan ayında oruç ve diğer ibadetlerle Allah’a yönelen müminler, günahlarından temizlenir, arınır, bilinçlenir, iman ve ahlâk bakımından keskinleşir, kuvvetlenir.
II. Ramazan Ayını Değerli Yapan Özellikler:
1. Kur’an Ramazan ayında indirilmeye başlanmıştır.
Kur’an’ın Ramazan ayında indirildiği Bakara suresinin 185. ayetinde şöyle ifade edilmektedir: “O Ramazan ayı ki, Kur’an o ayda indirildi.” (Bakara, 185)
Kur’an, miladın 610 yılında Ramazan ayının Kadir gecesi sabaha karşı Hıra’da ibadetle meşgul olduğu sırada vahiy meleği Cibril, Peygamberimize Alak suresinin ilk beş ayetini vererek indirilmeye başlanmıştır.
Kur’an’ın mübarek bir gecede indirildiği Duhân suresinin iki ve üçüncü ayetlerinde şöyle bildirilmektedir: “Hâ Mîm. Apaçık olan kitaba yemin ederim ki, Biz onu (Kur’an’ı) mübarek bir gecede indirdik. Şüphesiz Biz, insanları uyarıcıyız.” (Duhân, 1-3)
İslâm bilginlerinin çoğunluğuna göre, ayette sözü edilen mübarek gece Kadir gecesidir. Kur’an’ın Kadir gecesinde indirildiği ise Kadir suresinde açıkça bildirilmektedir.
Kur’an’ın Hz. Peygamber’e verilmesi “inzal” ve “tenzil” kelimeleriyle ifade edilmektedir. (bk. En’âm, 92; Nahl, 89) “İnzal” kelimesi Kur’an’ın bir defada, “tenzil” kelimesi ise parça parça indirildiğini ifade eder. Kur’an’ın Ramazan ayında mübarek bir gece olan Kadir gecesinde “inzal” edildiğinin bildirilmesi genel olarak iki şekilde izah edilmiştir:
a) Kur’an Kadir gecesinde, bir defada Levh-i Mahfuz’dan, dünya semasına (Beytü’l-Izze’ye) indirilmiş, buradan da 23 senede Peygamberimize verilmiştir. Kur’an’ın Levh-ı Mahfuz’da olduğu Bürûc suresinin 21-22. ayetlerinde açıkça bildirilmektedir: “Hayır o (kitap), şanı yüce bir Kur’an’dır. O, Levh-i Mahfuz’dadır.”
Kur’an’ın Beytü’l-Izze’ye toptan indirildiğini ve buradan Peygamberimize peyderpey verildiğini sahabeden Abdullah ibn Abbas söylemiştir. Bu mevkuf hadisi Hâkim en-Neysebûrî (ö. 405/1014), el-Müstedrek adlı hadis kitabında rivayet etmiştir. Hadis şöyledir: “Kur’an, Kadir gecesinde yakın semaya toptan bir seferde indirildi, bundan sonra yirmi (küsur) senede (peyderpey Hz. Peygamber’e) indirildi.” (Hâkim, Tefsir, 1, No: 2879)
“Kur’an Ramazan ayında indirildi”, “mübarek bir gecede indirildi” ve “Kadir gecesinde indirildi” demek, Kur’an bu ayda indirilmeye başlandı demektir. Kur’an’ın tamamı zikredilmiş, bir kısmı kastedilmiştir. Belagat ilminde buna “mecaz-i mürsel” denir. Bakara suresinin başında olduğu gibi birçok ayette, Kur’an’ın bir parçasına da “kitap” ve “Kur’an” denilmektedir. Kur’an’ın toptan değil ayet ayet, sure sure indirildiği Kur’an’da açıkça bildirilmektedir: “İnkâr edenler, ‘Kur’an, ona bir defada toptan indirilmeli değil miydi?’ dediler. Biz, Kur’an’la senin kalbini sağlamlaştırmak için onu böyle parça parça indirdik ve onu (sana) ağır ağır okuduk.” (Furkan, 32) “Biz Kur’an’ı, insanlara dura dura okuyasın diye ayet ayet ayırdık ve onu peyderpey indirdik.” (İsrâ, 106)
Ayetler, hem Kur’an’ın parça parça indirildiğini hem de parça parça indirilmesinin gerekçesini beyan etmektedir. Kadir gecesinin Ramazan ayı içersinde olduğu ayetle sabittir. Ancak Ramazan ayının kaçıncı gecesi Kadir gecesidir, kesin olarak belli değildir, bu konuda ittifak da yoktur. Ancak ağırlıklı görüş, Kadir gecesinin Ramazan ayının 27. gecesi olduğu yönündedir. (bk. İbn Sa’d, I, 94)
Kur’an bütün insanların kılavuzu, yol göstericisidir. (Bakara, 185) İnsanları en doğru olana iletir. (İsrâ, 9) Okunması ibadettir, her harfine bir hasene sevabı verilir. (Fedâilü’l-Kur’an, 16) Kur’an’ı öğrenenler ve öğretenler müminlerin en hayırlılarıdır. (Tirmizî, Fedâilü’l-Kur’an, 15) Kur’an’ı okumaktan maksat, onu anlamak, anlamaktan maksat ise hükümlerini uygulamaktır.
2. Oruç Ramazan ayında tutulur.
Kur’an’ın Ramazan ayında indirildiğinin bildirildiği cümlenin hemen akabinde, “İçinizden kim bu aya ulaşırsa oruç tutsun” buyrularak, orucun Ramazan ayında tutulması emredilmiştir.
Ramazan orucu, Bakara suresinin 183-184. ayetlerinin inmesiyle hicretin ikinci yılında Bedir savaşı öncesinde Şâban ayında farz kılınmıştır. 183. ayette orucun mutlak olarak farz kılındığı bildirilmektedir: “Ey müminler! (Kötülüklerden ve haramlardan) korunmanız için oruç tutmak, sizden öncekilere farz kılındığı gibi, size de farz kılındı.”
Oruç, fecr-i sadıktan güneşin batmasına kadar yeme, içme ve cinsel ilişkiyi terk etmek suretiyle tutulur. Ramazan ayı, 29 veya 30 gündür, 28 veya 31 gün olmaz. (Müslim, Sıyâm, 7-20) Oruçlu iken bilerek bir şey yiyip içmek, cinsel ilişkide bulunmak ve isteyerek ağız dolusu kusmak orucu bozar. (Tirmizî, Savm, 25-26) Buna karşılık unutarak yiyip içmek, kan vermek, istem dışı kusmak ve ihtilam olmak orucu bozmaz. (Tirmizî, Savm, 24) Mazeretsiz olarak Ramazan orucunu bozan kimseye kaza ve kefaret gerekir. (Tirmizî, Savm, 28)
Oruç, İslâm’ın beş temel esasından biri olup, akıllı ve ergenlik çağına gelmiş, mukim ve sağlıklı kadın ve erkek her mümine farzdır. Âdetli ve loğusa kadınlar oruç tutmazlar, tutmadıkları oruçlarını daha sonra kaza ederler.
Oruç ibadetini yerine getiren, Allah ve Peygamber’e itaat etmiş olur. Oruç, sevabı en çok olan ibadetlerden biridir. Peygamber Efendimiz,
“Âdemoğlunun her ameline on katından yedi yüz katına kadar sevap verilir.” buyurmuş ve Yüce Allah da; “Oruç hariç, çünkü oruç benim içindir, onun mükâfatını da Ben vereceğim, oruç tutan kimse yemesini, içmesini ve şehvetini Benim için terk etmektedir. Oruçlunun iki sevinci vardır. Biri iftar ettiği zaman, diğeri de Rabb’ine kavuştuğu zamandır. Oruçlunun ağız kokusu, Allah katında misk kokusundan daha güzeldir.” (Müslim, Sıyâm, 164) anlamındaki hadis bu gerçeğin beyanıdır.
Oruç, günahların bağışlanmasına vesile olur: Peygamberimiz şöyle buyurmuştur: “Kim inanarak ve sevabını umarak Ramazan orucunu tutarsa, Allah o kimsenin geçmiş günahlarını bağışlar.” (Buhârî, Sıyâm, 6)
Mazeretsiz Ramazan orucunu tutmayan kimsenin vebali hadis-i şerifte şöyle bildirilmiştir: “Kim bir hastalığı ve bir ruhsatı olmaksızın Ramazan ayında bir gün oruç tutmasa, bütün günlerini oruçla geçirse yine bu orucu yerine getiremez.” (Ebû Dâvûd, Savm, 38, I, 789)
3. Bin aydan hayırlı olan Kadir gecesi Ramazan ayı içindedir.
“Şüphesiz, Biz onu (Kur’an’ı) Kadir gecesinde indirdik. Kadir gecesinin ne olduğunu sen ne bileceksin! Kadir gecesi bin aydan daha hayırlıdır. Melekler ve Ruh (Cibril) o gecede, Rablerinin izniyle her türlü iş için iner de iner. O gece, tan yerinin ağarmasına kadar bir esenliktir.” (Kadr, 1-5)
Kadir gecesini ihya eden bağışlanır. Peygamberimiz şöyle buyurmuştur: “Kim Ramazan ayının faziletine inanarak ve karşılığını Allah’tan bekleyerek, Ramazan’ı ibadetle ihya ederse, geçmiş günahları bağışlanır.” (Buhârî, İman, 37, I, 14)
4. Ramazan ayında cennet kapıları açılır.
“Ramazan ayı gelince, cennet kapıları açılır, cehennem kapıları kapanır ve şeytanlar zincire vurulurlar.” (Buhârî, Savm, 5, II, 227)
Bu hadis-i şerif gösteriyor ki; Ramazan ayında iyi işler yapıp kötülüklerden sakınan mümine cennetin kapıları açılır, cehennemin kapıları kapanır. Oruç sayesinde nefsine hâkim olup şeytana uymadığı için de, şeytanın eli kolu bağlanmış ve etkisiz hâle gelmiş olur.
5. Ramazan ayını ihya eden müminin günahları bağışlanır.
Şu hadis bunun açık delilidir: “Beş vakit namaz, cuma namazı diğer cuma namazına kadar, Ramazan ayı diğer Ramazan ayına kadar büyük günahlardan kaçınıldığı zaman işlenen küçük günahlara kefarettir.” (Müslim, Tahâre, 17)
6. Ramazan rahmet, mağfiret ve bereket ayıdır.
Ramazan ayının rahmet, mağfiret ve bereket ayı olduğu ve bu ayın özelliklerini Peygamberimiz ashabına yaptığı şu konuşmada veciz olarak şöyle ifade etmiştir:
Sahabeden Selman el-Farisî (r.a.) anlatıyor: Allah’ın elçisi Şâban ayının son günü bize bir konuşma yaptı ve şöyle buyurdu: “Ey insanlar! Bereketli ve büyük bir ayın gölgesi üzerinize düşmüştür. Bu öyle bir ay ki, onda bin aydan daha hayırlı olan bir gece vardır. O öyle bir ay ki, Allah o ayda oruç tutmayı farz kılmış, gecelerini nafile ibadetle (teravih namazı) ile geçirmeyi teşvik etmiştir. Kim Ramazan ayında hayır işlerse, Ramazan ayı dışında farz bir ibadeti yapan kimse gibi sevap kazanır. Kim Ramazan ayında bir farzı eda ederse, Ramazan ayı dışında yetmiş farzı eda eden kimse gibi sevap kazanır. Ramazan ayı sabır ayıdır. Sabrın sevabı ise cennettir. Ramazan, yardım etme ve ihsanda bulunma ayıdır. Bu ayda müminin rızkı artar. Kim bu ayda oruç tutan bir mümine iftar yemeği verirse bu, günahlarının bağışlanması ve cehennem ateşinden azat olmasına vesile olur, iftar verdiği kimsenin oruç ile kazandığı kadar sevap kazanır, oruç tutanın sevabında da eksilme olmaz.” Sahabe, “Ey Allah’ın elçisi! Hepimiz iftar verecek güce sahip değiliz ki” dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber, “Allah, bu sevabı bir tek hurma veya bir bardak su veya bir içimlik süt ikramı ile de verir” buyurdu. (Konuşmasına şöyle devam etti): “Ramazan, evveli rahmet, ortası mağfiret ve sonu cehennem ateşinden kurtulma ayıdır. Kim bu ayda işçisinin/hizmetçisinin işini hafifletirse, Allah onu bağışlar ve cehennem ateşinden azat eder. (Ey insanlar!) Ramazan ayında dört şeyi çok yapın. Bunlardan ikisi ile Rabbinizi razı edersiniz. Diğer ikisine ise sizin ihtiyacınız var. Rabbinizi razı edeceğiniz şeyler; kelime-i şahadet ve tövbe-i istiğfardır. Sizin muhtaç olduğunuz iki şey ise, Allah’tan cenneti ister, cehennemden O’na sığınırsınız. Kim oruç tutan bir mümine su ikram ederse, Allah da onu benim (Kevser) havuzumdan içirir. Bu havuzdan içen cennete girinceye kadar bir daha susamaz.” (İbn Huzeyme, Beyhakî, İbn Hibbân, bk. Münzirî, et-Tergîb ve’t-Terhîb, II, 94-95)
Sonuç olarak; ayların sultanı olan Ramazan Kur’an, oruç, sabır, yardımlaşma, dayanışma, rahmet, bereket, af ve mağfiret ayıdır. Müminler bu ayda daha çok ibadet eder, tövbe ve istiğfar ile günahlardan arınmaya, hayır ve hasenat ile Allah’ın rızasını kazanmaya çalışır.


Doç. Dr. İsmail Karagöz


Kaynak:
Diyanet Avrupa Dergi
Eylül 2007

19.08.2008

UNUTULAN ÇOCUK OYUNLARIMIZ


Çocukluk yıllarının oyunlarını anlatan Ömer Fethi Gürer, bu oyunlarla büyüdüklerini, bu oyunlarla hayatı öğrendiklerini anlatıyor. Yöresel oyunların, çocukların sosyalleşmesini, paylaşım duygusunu yaşamasını sağlayacağını anlatan Gürer, bu oyunların bugün olmamasının acısını yaşıyor. İşte Ömer Fethi Gürer'in "Unutulan Çocuk Oyunlarımız" isimli yazısı...

Çocuk dünde daha özgürdü dersek yanlış olmaz. Apartmanlara bağlı olmayan yaşamda çoğu evde bahçe ve avlu vardı. Çocuk için ev içi ve dışı oyun çoktu. Günümüzde bilgisayara endeksli yaratıcılığı daha az oyunlara geçildi. Tehlike olarak daha az tehlikeli sorun olarak daha az sorunlu ama kapalı alanda belli bir oyunla yaşam akıyor.

Oyunlar mevsimine ve yaş gruplarına göre, gece ve gündüz oyunları olarak ayrılırdı. Ev içinde kızlar "evcilik", oynardı. Çocukların evde yastıkları at yapması, eşyaların yerini değiştirmesi olağandı. Evde kurulan "Aç kilit, açmam kilit" oyunu da iki ya da üç kişi ile oynanırdı. Yumruk yapılan eller üst üste konar ve ebe parmağı ile, yumrukları aç kilit deyip açarken alta ki yumruk açılmazdı ve şu sözler söylenirdi.

"Aç kilit,
Açmam kilit,
Buranın anahtarı nerde,
Suya düştü,
Su nerde?
İnek içti,
İnek nerde?
Dağa kaçtı.
Dağ nerede?

Yandı, bitti kül oldu" denir ve yumruk açılınca da "Vay sakalım, vay bıyığım" diye eller sakal ve bıyık bölümlerine sürülürdü.

"İğne mine" oyunu da kolay ve çok oynanan oyundu. El parmakları açılarak düz yere konur. Ebe oyuncu parmağını ağzına götürüp "oooo" yapar. Sıra ile parmaklar üzerinden
"İğne, mine, ucu, dinme,/Şamak gacı, şamdan geçi,/Burada duran kuş mudur?/Kanatları gümüş müdür?/Alı gelin, pullu gelin, /Çık kanadını kopar gelin..." denir ve rast gelen parmak bükülerek son kalan parmağa kadar oyun devam ederdi.

"Yağ satarım, bal satarım, ustam ölmüş, ben satarım" ve "Saklambaç" ile "Körebe" de hem ev içinde hem de dışarıda oynanan oyunlardı.

Kız çocuklar, sandalyeler ile kurulan oyuncak salıncaklar, "bebelere beşik" olarak yapılan minyatür beşiklerle, ot bebeklerle oynarlardı. Bahar aylarında Gül Fatma çiçeği ile yüzde şekiller ile horoz olunur ve kır çiçekleri, sarı çiçeklerde toplayıp taç yapılırdı. Mahallede çocuk oyunları ise en az iki kişi ile oynanırdı.

Toplu oyunlarda güçlüler diğerlerini ezerdi. Saklambaç, elim sende, ebe, hamam kızdı, çelik çomak, aşık, übülük, met, kayım, kayım, vız ,vız, güvercin taklası, cız, sek sek, uzun eşek, çoban, dama, gülle, çekirdek vurma, bilye, çanak çömlek, ip atlama, çember çevirme, kibrit kutusu, gazoz kapağı (ki; demiryolu raylarına konan kapak üzerinden tren geçerdi) küçük kalemleri dizilerek vurma gibi oyunlar oynanırdı.

Çoban, aşşık, kayısı çekirdeği ve kara kalem boyutu küçüleni dizilerek para ile de oynanan oyunlar türetilirdi.. Sakızdan çıkan futbolcu, sanatçı resimleri,kibrit kutusu kapakları, ile kart oynanırdı.

Karaağaçtan çeten yapmak, sopa ile atçılık oynamakta tozu toprağa katmakta oyun gelirdi. Güvercin taklası, uzun eşek gençlerin oyunları idi. Oyun için her yol bulunurdu.
Keza rampa aşağı her yerden de kayarak inmek adetti. İstasyonda Kaynak su yanında merdiven kenarında kaymakta marifetti. "Tornet'ten" kaymak için aparat yapılır, yol boş ise asfalta kayan olurdu.

Mahalle kavgalarını bile özlüyoruz.

Niğdemiz'de çocuk oyunları olarak bilinen kimi oyunlarda unutulmaya başladı. Aşşık, Çoban, Bilya, gibi oyunlar seyrekleşti. Mahalle kavgaları kalktı.

Hamam, çok oynanan oyundu. Toprak elle bir araya getirilip yığılır, su ile dış yüz çamur yapılıp sıvanır, "Abiş, abiş ebem gelmeden sen piş", diye elle ovularak biraz kuruması beklenirdi ve üç ayrı göz açılarak bu bölümlerden sıvanın çamurla oluşan kümbetin altındaki toprak dikkatle çekilerek çıkarılır, içi boşalınca üstten de küçük bir delik açılıp içine kağıt ve küçük çırpılar ile ateş yakılır ya da açılan deliklere yaprak konup, üstende su akıtılırdı. Kimin gözünden su gelirse o cezalı duruma düşerdi. Ağustos'ta toprak ısındığı için "kümbet", daha iyi olurdu.

Cız oyunundan çok dayak atma idi. Ebe sırtını oyunculara yüzünü duvara dönerdi. Bir kişi enseye tokat atardı. Cız , cız diye oyuna katılanlar parmak havada ses çıkarırken ebe de oyunculara dönerek tokat vuranı bulmaya çalışırdı. Ebe, tokat atan buluncaya kadar ensesi kızarırdı. Yaşı büyük olanlarda gelip geçerken bu oyunu oynayanların içine dalar, "şaplak patlatır", gülerek oyun mahallinden giderler olan ensesi tokatlanana olurdu. Oyuncular ebeye tezgah kurar, bildiği halde "o değildi", diyerek bir türlü vuranı bulamaz, sonunda ebe isyan eder ise oyunda bozularak yarım kalırdı. Met erkeklerde askerlik yaşına kadar oynanan bir oyundu. Kızlar da oynasa erkeklerin oyunları iddialı olurdu.

Birkaç çeşit oynanırdı. "Übülük" olarak tanımlanan da ya toprak eşilip ya da iki taş arasına konan ağaç parçası, bir kez belli mesafede havaya kaldırılıp sopa ile vurularak uzağa gönderilirdi. Sopa ile vurulan kısım havada iken yakalayan oyunda ebe olurdu. Oyun mesafesine göre ebeliğin değişmesi yanında gittiği yere kadar sırtta taşımak, toprağı eşerek ayak dize kadar gömme gibi değişik oynandığı da vardı. Sokak arasında, parkta, bağ bahçede oynanırdı. Çocuklar kadar aile büyüklerinin de katıldığı bir oyundu.

Arap aşı gecelerinde oynanan oyunda ikiye ayrılan konuklar karşılıklı aralıkla oturur ve iki grup olunurdu. Ebe belirlenmeden, mendilin ucu sıkıca topuz yapılır ve ebe elinde karşı grubun arkasında yanıltma ile mendili bir kişinin ardına bırakır ve mendil arkasına bırakılan gruptaki bilecek kişi kimin arkasında ise tahminini söyler, doğru çıkarsa ebelik el değiştirir, yanlış ise tura ile kaybedenlerin avuç içine vurulur ki kırbaç gibi acıtır. "Elim göğerdi", "İnsafın kurusun" gibi sözlere rağmen oyun kızışarak sürerdi.

Münevver ağacının dallarının düzgün olanı seçilip kesilerek içi boşaltılması ile yapılan "el silahı", vardı. İçi boşaltılan ağaca kendir tükürüklenip sıkıca klep ile basılırdı. Birinci sıkıdan sonra, ikinci sıkı yapılırdı ve ağzı elle kapatılan sıkıştırma bırakıldığında hızla hedefe giderdi. Kendir sıkı yapılmışsa patladığında hedefe isabetince can acıtırdı.

"Fot fot" ağacından sigara emziği yapan da olurdu. Sapan lastiği içinde söğüt ağaçlarından çatal için dal kesilirdi. Söğüt ağaç dalından düdük de yapılırdı. Ağacın kabuğu alıştıra,alıştıra çıkarılması ve düdük iyi ses yapması içinde dikkat gerekirdi. Sarı çiçeklerin sapı da koparılıp düdük gibi ses çıkarılırdı.

Kaç kişi "Cızla" kimine göre "Gıcır'ı" anımsıyor?

Oyun için bir direk yere çakılıyor,ucu sivriltiliyor. Uzun bir tahta alınıp onunda tam iki yönlü orta yerinde bu direk sivri kısmının gireceği bölüm oyuluyor. Böylece hazırlanan düzeneğin iki yönüne iki eşdeğer ağırlıkta kişi biniyor. Sonrada iki yönden farklı kişilerce koşarak döndürülüyor, hızlanınca bırakılıyor ve durana değin bu dönme devam ediyor.

1950'lerde bu oyun bayramlarda gençler arasında sevilen ilgi bulan bir oyunmuş. Dönerken cız cız ya da gıcır gıcır gıcırdaması ile adlandırılan oyun unutuldu.

Ayrıca Cızla oynanırken ipi ağaca atıp bir minder uzatılan uçlarının bağlandığı bölüme konduğunda sancak olur sallanırlarmış, sancak olayı bağlarda hala aynen yapılıyor. İp atlama ile sancak değişmeden devam eden iki oyun olarak devam ediyor..Cızla ya da gıcır bir dönem oyun yaratma isteği ile gençlerin çocukların farklılığı imiş. Bir yerde basit ama yaratıcı bir yöntemle geliştirilen düzenek dahi şartları lehine kullanarak keyif almak isteyenlerden kalan bir anı değil mi?

Ömer Fethi Gürer

18.08.2008

İŞTE 1530 TARİHLİ NİĞDE HARİTASI

Niğde Sancağı, Osmanlı Devleti’nde klasik dönemden başlayarak 1914 yılına kadar Konya Vilayetine bağlı bir idari birim olarak yer aldı.

16 .Yüzyılın ilk yarısına ait H.937/1530 tarihli Karaman Vilayeti Muhasebe Defterine göre, Niğde Sancağına bağlı Niğde, Hisar-ı Develi, Anduğu (Altınhisar), Ürgüp olmak üzere dört kaza vardı. Aksaray ayrı bir liva olarak ele alınmıştı.

1530 tarihli bu haritada Niğde’ye bağlı kaza ve nahiyeler açıkça görülebilmektedir.

Niğde Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü öğretim görevlisi Prof. Dr. Mehmet Kaya, Niğde’nin nüfusu ile ilgili araştırmasında “Bu tarihlerde Niğde’de ortalama 8000 kişinin yaşadığını tahmin edilmektedir” diyor.

Kaya, incelemesinde “O tarihlerde Niğde’de 32 mahallenin varlığından söz edilmekteydi. Aynı hesapla Niğde kazasında 10765 kişi, Ürgüp kazasında (nefs-i Ürgüp’te 6 mahalle) 2521, Anduğu (nefste 3 mahalle) kazasında 3304, Develi şehirde 4 mahalle) kazasında 5289 kişinin yaşadığı tahmin olarak belirtilebilir” bilgilerini veriyor.

Niğde Sancağı 19. yüzyıl ortalarında Niğde, Aksaray, Nevşehir, Çamardı, İncesu, Bor, Ürgüp kazalarından meydana geliyordu.

Daha geniş bilgi için bakınız:

13.08.2008

KURAKLIK KRİZİ TOPLANTISI YAPILDI



Tarımsal Kuraklık İl Kriz Merkezi ilk toplantısını tarım il müdürlüğü toplantı salonunda gerçekleşti.

Niğde Vali Yardımcısı Mehmet Hayri KURT başkanlığında gerçekleştirilen toplantıda, Tarımsal kuraklıkla mücadelede kamuoyunun bilinç düzeyini artırarak tüm paydaşların sürece dahil edilmesiyle arz ve talep yönetimini de dikkate alarak, çevresel açıdan sürdürülebilir tarımsal su kullanım planlaması ile kuraklığın yaşanmadığı dönemlerde ileriye dönük gerekli bütün tedbirlerin alınması; kriz dönemlerinde ise, etkin bir mücadele programını uygulayarak kuraklığın etkilerinin asgari düzeyde kalmasının sağlanması konularında görüş alış-verişinde bulunuldu.

Konunun önemine dikkat çeken Vali Yardımcısı Mehmet Hayri KURT hazırlayacakları Tarımsal Kuraklık İl Eylem Planı ile Kriz Merkezinde yer alan kurum ve kuruluşların önerileriyle oluşturulacak Tarımsal Kuraklık Yönetiminin, gelecekte yaşanılması muhtemel olan Tarımsal Kuraklığın ilimizdeki olumsuz etkilerini azaltacağının düşünüldüğünü ifade etti.

Toplantı sonrasında konuyla ilgili olarak bir açıklama yapan Niğde İl Tarım Müdür Vekili Aydın TÜFEKÇİ ise Küresel ısınma ve iklim değişikliklerinin 20. yüzyılın sonlarında hissedildiği, 21. yüzyılda da dünya gündeminde önemini koruyacağını belirterek “Türkiyenin’de küresel ısınma sonucunda, özellikle su kaynaklarının zayıflaması, orman yangınları, kuraklık ve çölleşme ile bunlara bağlı ekolojik bozulmalardan etkileneceği ve küresel ısınmanın potansiyel etkileri açısından, risk grubu ülkeler arasında yer alacağı, daha sıcak daha kurak iklim kuşağı etkisinde kalacağı tahmin edilmektedir. Küresel ısınmayla beraber üzerinde en fazla durulacak konu kuraklıktır. Geçmişte ülkemizde yaşanan tarımsal kuraklıklar, küresel ısınma ve iklim değişiklikleri ile gelecekte daha yoğun tarımsal kuraklıklarla karşı karşıya kalınacağına işaret etmektedir.

Kullanılabilir suların en önemli kaynağı yağışlardır. Tarımsal üretimde yıllık toplam yağış miktarı önemli olduğu gibi, yağışın bitki çıkış ve gelişme dönemindeki aylara dağılımı da önemlidir. Bitki çıkış ve gelişme döneminde ihtiyacı olan suyu toprakta bulamazsa Tarımsal Kuraklık etkilerini göstermeye başlayacaktır.

Tarımsal kuraklığın etkilerinin en aza indirilmesi ve gelecekte nüfus artışı baskısı altında artan gıda ihtiyacının karşılanması, Tarımsal Kuraklık Eylem Planının hazırlanmasını ve uygulanmasını zorunlu kılmıştır.

07 Ağustos 2007 tarihinde Bakanlar Kurulundan “Tarımsal Kuraklıkla Mücadele ile Kuraklık Yönetimi Çalışmalarına İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Karar” çıkarılmıştır. Bu karar doğrultusunda Tarımsal kuraklıkla mücadele ve kuraklık yönetimi çalışmalarını yürütmek üzere Tarım ve Köyişleri Bakanlığı bünyesinde Çevre ve Orman Bakanlığı, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı'nın işbirliği ile Tarımsal Kuraklık Yönetimi Koordinasyon Kurulu (TKYKK) oluşturulmuştur.

Bu kurul, Tarımsal Kuraklık Eylem Planını (TAKEP) hazırlamak, hazırlatmak ve uygulanmasını sağlamakla yükümlü. Aynı zamanda tarımsal kuraklıkla mücadelede birlikteliği ve kurumlar arasında koordinasyonu oluşturacak. Risk Değerlendirme Komitesi'nden gelecek öneriler doğrultusunda kuraklık görülen illerde, kuraklık eylem planı uygulama kararını alacak. TAKEP'in uygulamasını izleyecekler. Kuraklık eylem planının uygulanmasında karşılaşılacak finansman ve teknik konulardaki sorunları giderecekler. İhtiyaç duyulan yasa ve yönetmeliklere ilişkin taslakları hazırlayacaklar.

Kurulun illerdeki ayağı Tarımsal Kuraklık İl Kriz Merkezleri (TKİKM) dir. Bu merkezler Kurulun kararlarını uygulayacak, İl Tarımsal Kuraklık Eylem Planını (TAKEP) yapacaktır. Merkezler il arazi varlığı ve su kaynakları envanterlerini hazırlamak ve güncelleştirmek, kuraklık eylemine yönelik acil ve acil olmayan koşullar için mali kaynakları belirleyecek. Bu kaynağı mahalli bütçe kapsamına alarak acil eylem planı uygulamasında ihtiyaç-harcama bütçesini çıkararak ödenek talebinde bulunacaklar.

Tarımsal Kuraklık Eylem Planı sadece kuraklık olduğunda uygulamaya konulan, normal yağışlı yıllarda unutulan bir plan olmayıp, yağışlı yıllarda da gelecek kuraklıklara hazırlık amacıyla orta ve uzun dönem tedbirlerin yerine getirilmesini öngören sürdürülebilir bir plandır.

Hazırlanan bu planın kamu kurum ve kuruluşları, Yerel Yönetimler, Sivil Toplum Kuruluşlarının katılımıyla işbirliği içerisinde yapılacak çalışmalarla, gelecekte olması muhtemel Tarımsal Kuraklığın etkilerini azaltacağı, ilimize ve halkımıza faydalı olacağı inancını taşıyorum” diye konuştu.

12.08.2008

RAMAZAN HAZIRLIKLARI BAŞLADI


Niğde İl Müftülüğü Ramazana hazırlanıyor.

Ramazan ayının yaklaşmasıyla birlikte Niğde müftülüğü il genelinde hazırlıklarına başladı.

Müftülük, camilerde temizlik, bakım ve onarım çalışmalarına hız verirken, din adamlarına eğitim seminerleri veriliyor, halka yönelik dini programlar için hazırlıklar yapılıyor.

Mübarek Ramazan ayı 1 Eylül 2008 tarihinde başlıyor.

Niğde İl Müftülüğünden yapılan açıklamada; Altunhisar, Çiftlik, Ulukışla Niğde’den 1 dakika önce iftarını açarken Çamardı Niğde’den 1 dakika önce iftarını açacak.

Bor İlçesi ise Niğde Merkeze birlikte aynı saatte iftarını açacak. Yatsı Ezanı vaktinde okunacak, ayrıca Teravih Namazı da vaktinde kılınacaktır” denildi.

6.08.2008

NİĞDE SINIRLARINI AŞAN KÜLTÜR ELÇİLERİMİZ


Niğde, İç Anadolu illerine oranla kültürel aktivitelerin en fazla olduğu illerden biridir. Bunda okuma yazma oranının yüksekliğiyle birlikte üniversite faktörünün de rolü küçümsenemez. İlimizdeki yerel gazetelerin ve dergilerin katkısını da göz ardı edemeyiz.

Bu kültürel etkinlikler içerisinde ayrı bir kulvarda oyun kurucu ya da ağır taşlar vardır. Bunlar toplumda etkili olan yazarlarımızdır. Bunlar, Niğde kamuoyuna, Türk toplumuna ve Türk kültürüne karşı kendisini vazifeli gören kalemlerdir. İlimizde bulunmalarına rağmen saçtıkları ışık Niğde’nin dışında da hissedilir.

Niğdeli olmasına rağmen ulusal medyada adından söz ettirmiş yazarlarımız var. Yavuz Donat, Yaşar Kaplan, Arif Ay, Mustafa Everdi, Üzeyir Lokman Çaycı bunlardan bazılarıdır. Bunlar Türk kamuoyuna hitap ettikleri için Niğde dışında bunların Niğdeli olduğunu çok fazla bilen yoktur. Çünkü bu insanlar özel hayatlarıyla değil yazıları ve düşünceleriyle gündemdedirler. Niğde halkı tarafından tanınıp, sahip çıkılan ve muhabbet ortamlarında gururla takdim edilmeye çalışılan yazarlarımızdır.

Niğde’de yayın hayatını sürdüren gazeteler ile birlikte dergilerimiz de mevcuttur. “Kapodakya Atılım” dergisi, “Paralel” dergisi ve “Gelişim” dergisi yerel yayıncılık yaptıkları için Niğde’de dergicilik ve habercilik ihtiyacını gidererek Niğde kamuoyuna kültürel yönden beslemektedir. Bu dergiler mizanpaj ve görsellik olarak ulusal dergileri aratmayacak kalitedir.

Bu dergiler haricinde ulusal yayın yapan “Genç Kardelen” dergisini özellikle anmak gerekir. Türkiye’de kültür, sanat ve edebiyat ile ilgilenenlerin çok iyi bildiği ve takip ettiği bir dergidir. Ulusal basında çokça yer alan Niğde merkezli bir dergidir “Genç Kardelen”. Bugün Türkiye’deki kültürel dergiler sıralandığı zaman akla ilk gelen dergilerden biri olarak zikredilecektir. Türkiye çapındaki tanınmış edebiyatçıları ve şairleri bünyesinde barındırmaktadır. Bu Niğde için büyük bir kazanımdır. Keza “Akpınar” dergisi de edebiyat içerikli ulusal bir dergimizdir. Güçlü kadrosu mevcuttur.

Niğde Üniversitesinin Niğde’ye kültürel aktivite yönünden katkısı büyüktür. Gerek üniversitenin düzenlediği etkinlikler, gerekse üniversite akademisyenlerinin çalışmaları şehrimiz için bir kazanımdır. Bugün üniversitedeki akademisyenlerin bir çoğunun eserleri yayımlanmıştır. Bunlar içinde özellikle Prof.Dr. Özcan Yeniçeri, Prof. Dr. Nazım H. Polat gibi isimler düşünce ve edebiyat alanında tanınmış akademisyenlerdir.

Niğde’de ikamet etmesine rağmen adını Niğde dışında duyurmayı başarmış edebiyatçılarımız, yazarlarımız, ressamlarımız ve şairlerimiz de mevcuttur. Bu yazarlarımızın çoğunun Niğdeli olmalarının yanı sıra; bir ortak noktaları da Niğde’nin ilk gazetesi olan “Hamle”de yazı hayatına başlamış olmalarıdır. Bir nevi “Hamle” gazetesi bu yazarlar için bir mektep konumundadır. Ben bu yazımda özellikle bu yerel ile başlayıp adını ulusal düzeyde duyurmayı başarmış yazarlar üzerinde durmak istiyorum.

İsmail Özmel: Niğde’de olmasına rağmen adını dışarıda da duyurabilmiş, edebiyatçı, şair ve yazarlardan birisidir. Türkiye Yazarlar Birliği üyesi de olan Özmel, bu zamana kadar on civarında eser neşretmiştir. Şu an imtiyaz sahipliği ve yayın yönetmenliğini kendisinin yürüttüğü “Akpınar” dergisini çıkarmaktadır. Bu dergiyle de Niğde dışına ışık saçarak ilimizdeki kültürel faaliyetleri duyurabilmektedir. Yine yazarımız Türkiye geneline hitap eden birçok ulusal dergide çalışmaları yer almaktadır. Türkçe’ye hakim iyi bir dil ustası, bir edebiyat aşığı, duygu yüklü bir şairdir. Bana göre böyle kıymetlerin yaşarken değerinin bilinmesi lazım.

Murat Soyak: Niğde sınırlarını aşan kültür elçilerinden birisidir. Genç bir yazar ve şairdir. Özellikle Türkiye’de edebiyat ile ilgilenenler Murat Soyak ismini çok iyi bilirler. Deneme, hikâye ve şiirde çok başarılıdır. Türkiye Yazarlar Birliği’nin Niğde Şubesi Başkanlığını da yürüten Murat Soyak’ın neşrettiği eserleri mevcuttur. Ulusal gazeteler ve dergilerde köşe yazarlığı da yapmaktadır. Türk edebiyatında gelecek vaat eden isimlerden birisidir. Murat Soyak’ın gelecekte daha önemli bir konuma geleceğini düşünüyorum.

Fikret Dikmen: Bir şair ve türkü sözü yazarı olarak Niğde dışında tanınmaktadır. Halk diliyle yazdığı şiirler sanatçılar tarafından rağbet görmektedir. Bestesi sanatçılar tarafından yapılmış bir çok şiiri mevcuttur. Kendisi ilkokul mezunu olmasına rağmen kendisini çok iyi yetiştirmiş duygu yüklü iyi bir şairdir. TRT’de ara dönemlerde de olsa görmek mümkündür.

Osman Aytekin: Bir ressam, bir yazar ve şairdir. Özellikle Türkiye’de resim ile ilgilenenler, şair ve edebiyatçılar Osman Aytekin ismine aşinadır. Yurdun muhtelif illerinde “Resim Sergisi” açmıştır. Bugün Türkiye’deki şiir şölenlerinin vazgeçilmez isimlerinden birisidir. 1970’li yıllardan beri ulusal gazete ve dergilerde çalışmaları yer almaktadır. “Genç Kardelen” dergisi gibi adını Niğde dışında duyurmuş ve hatta edebiyatçılar arasında büyük ilgi ile takip edilen derginin yazı işleri ve sanat yönetmenidir.

İdris Yavuz: Niğde’de eser neşreden birkaç yazardan biridir. Birbirinden güzel eserler sunarak ve bu eserleri Kültür Bakanlığı, Kütüphaneler Genel Müdürlüğü tarafından alınarak yurdumuzun muhtelif yerlerinde ki kütüphanelere gönderilmiştir. Bu eserleriyle Niğde dışında tanınmıştır.

Ömer Fethi Gürer: Niğde basınında belki de en fazla makalesi yayınlanan yazarlardan birisidir. Kendisinin neşrettiği eserleri mevcuttur. Niğde dışında ve çevre illerdeki yerel medyada yazıları yayımlanmıştır.

Osman Üçer: Niğdeli yazarlardan biridir. Niğde basınındaki gazetelerde uzun dönem yazıları çıkan yazarın neşrettiği eserleri de mevcuttur. Muhtelif dergilerde ve gazetelerde yazıları çıkmıştır. Niğde dışında adını bilenlerin sayısı da az değildir.

Yukarıda zikrettiğimiz yazarlar ve şairlere belki yenileri de eklenebilirdi. Benim aklıma ilk gelenler bu isimler. Zaten uzun dönemden beri bu konu ile ilgili geniş çaplı bir çalışma düşünüyordum. Nasip bugüne imiş. Ama kısmet olursa ileriki dönemde bu konu ile ilgili çok ciddi ve detaylı bir çalışma yapacağım. Özellikle burada zikrettiğim yazarların bazıları için özel bir çalışma da düşünmüyorum değilim. Bu yazarları birbirinden ayırt etmek çok güç ama özellikle İsmail Özmel için değil bir makale bir kitap bile yazılacak derinliğe sahiptir. Eğer Niğde’de değil de İstanbul’da yaşasaydı ben inanıyorum ki adını bilmeyen ülkemizde kalmayacaktı. Malum olduğu üzre burası taşra. İstanbul ise metropol yani her şeyin merkezi konumdadır. İletişim imkanlardan yeterince istifade edemediği için çalışmalarını geniş kesimlere duyuramamaktadır.

Niğdeli yazar ve şairlerimiz Niğde’de olmalarına ve Niğde’de yaşamalarına rağmen hak ettikleri ilgiyi gördüklerine inanmıyorum. Bu sorun sadece Niğde’de değil tüm illerimizde geçerlidir. Bence topluma yön veren ve kültürel faaliyetlerle bulunan insanımıza sahip çıkılması lazım. Bu işler emek isteyen, özveri isteyen bir daldır. Yazarların katlandığı bu sorunlara Niğde halkı olarak bir el de bizim vermemiz lazım.

Edebiyat ve yazı işleriyle uğraşmak toplumuzda üvey evlat konumu gibidir. Yazarlarımızın eser neşretmesi ya da düşünce üretmesi bir yana bir de ürettiklerini pazarlaması daha acı vericidir. Bizler fert olarak kendi insanımıza sahip çıkmamız gerekir. Bu dalla uğraşan fikir işçileri bu zamana kadar kendi kişisel becerileri ile eserleri ile bir yere gelmişlerse bundan sonraki adıma destek verilmesi bize düşmektedir.

Niğde’nin kültürel aktivitelerinin daha da artmasını temenni ediyorum. Kendi içimizde, şehrimizde yaşayan kültür elçilerimizin hak ettiği yere ulaşması dileğiyle…


Hayrullah Eraslan


* Bu makale, "Kapadokya Atılım Dergisi"nin Temmuz 2008 sayısında yayımlanmıştır.

ÇİFTÇİYE KURAKLIK UYARISI

Niğde İl Tarım Müdürü Cemil Usanmaz, kuraklık destek müracaatlarının 19 Ağustos’ta sona ereceğini söyledi. Usanmaz, kuraklık desteğinden yararlanmak isteyen çiftçilerin belirtilen tarihe kadar İl ve İlçe müdürlüklerine müracaat etmeleri gerektiğini vurguladı. Usanmaz konuyla ilgili yaptığı açıklamada; “2008 yılı ilkbahar döneminde meydana gelen kuraklık nedeniyle Çiftçi Kayıt Sistemine kayıtlı kıraç (susuz) alanlarda yetiştirilen buğday, arpa, nohut, mercimek ve tek yıllık yem bitkileri % 30 ve üzerinde zarar gören çiftçilere nakdi desteğin hibe olarak verilmesine ve bu çiftçilerin T.C. Ziraat Bankası A.Ş. ile Tarım Kredi Kooperatiflerine olan tarımsal kredi borçlarının ertelenmesine ilişkin Resmi Gazete’nin 19/07/2008 tarih ve 26941 sayısında yayımlanarak yürürlüğe giren 2008/13881 sayılı Bakanlar Kurulu kararı uyarınca sözkonusu destekten yararlanmak isteyen çiftçilerimiz için müracaat tarihi 19 Ağustosta sona eriyor. Kuraklık desteğinden faydalanmak isteyen ve ürünleri yukarıda belirtilen şartları taşıyan çiftçiler ekteki dilekçeyle birlikte il ve ya ilçe müdürlüklerine müracaat edebilecekler” diye konuştu.

4.08.2008

TEBRİK

Köylümüz Bayram SOYSAL'ın oğlu Mustafa SOYSAL, 2-3 Ağustos 2008 tarihinde yapılan düğün merasimi ile evlendi. Yeni aileyi ve yakınlarını tebrik ederiz. Allah mesut, bahtiyar eylesin. Selâm ve dua ile...

Murtaza Köyü Kalkınma ve Dayanışma Derneği Yönetimi

EĞİTİM SEFERBERLİĞİ BAŞLATIYORUZ

Sayın Valimiz Sebahattin Öztürk´ün de katılımıyla OKS ve ÖSS değerlendirme toplantısı yapıldı.Sayın Valimiz Sebahattin Öztürk'ün de katılımıyla OKS ve ÖSS değerlendirme toplantısı yapıldı.

Niğde Valisi Sebahattin Öztürk, Milli Eğitim Bakanlığının Türkiye çapında yaptığı değişikliklerin Niğde’de verimini alamadıklarını söyleyerek, “Niğde 56.’lığı hiçbir bakımdan hak etmiyor” dedi.

Milli Eğitim Müdür Vekili Mesut Alkan da; "2008 OKS sonuçları bakımından Niğde ilinde başarısı hiç de arzu ettiğimiz bir seviyede olmamıştır.

81 il içerisinde 56. sırada yer almıştır. Elbette bu durum; başta Milli Eğitim Yöneticileri olarak bizleri, eğitim yöneticileri olarak okul müdürlerimizi üzmüştür.

ÖSS’deki başarımızın önceki yıllara göre Sayısal ve sözel de 8, Eşit Ağırlıkta 12 basamak daha üst sıralara çıkmış olması tek tesellimiz olmuştur" şeklinde konuştu.

BAŞARISIZLIĞIN NEDENLERİ

Niğde’de yapılan toplantılar hakkında bilgi veren Niğde Milli Eğitim Müdür Vekili Mesut Alkan, başarısızlığı olumsuz etkileyen nedenlerden birkaçını şöylece sıraladı;

“Velilerimiz eğitim-öğretim konusunda duyarsız bilinçsiz, Okula karşı ilgisiz ve öğrencilerde bir hedef olmaması, öğrencilerde kendine güvenin eksik olması, Okulların bulunduğu yöresel faktörler, bir an önce hayata atılmak arzusu. Mesela; Altunhisar yöresinde hurdacılık, Çamardı yöresinde tatlıcılık ve dondurmacılık gibi işlere bir an önce başlama arzusu.

Köy ve kasabalarımızın büyük bir bölümünde öğretmenlerimizin görev mahallinde ikamet etmemesi ve geliş-gidiş yapıyor olması, Norm kadro ölçüleri doğrultusunda öğretmen ihtiyacının bulunması ve bunların yerine Vekil ve ücretli öğretmen uygulamasının yoğun olması, Atama ve yer değiştirme sisteminden kaynaklanan; çevreden merkeze doğru her iki yılda bir öğretmen sirkülasyonunun olması,

Birçok okulumuzda Sınavlara hazırlık ve yetiştirme kursları düzenledik, ancak bu kurslarımızın ders çıkışı düzenlenmiş olması öğrencinin ve öğretmenin yorgun olduğu saatlerde yapılması dolayısıyla istenilen verim elde edilememiştir.

Sorular daha çok anlamaya ve yoruma dayalı olması nedeniyle öğrencilerimizin büyük bölümünde okuma zayıflığı olması”

BAŞARIYI ARTIRMAK İÇİN YAPILAN ÖNERİLER

Başarıyı artırmak için yapılan önerileri ise Alkan şöyle özetledi; “Okullarımızın ve sınıflarımızın tamamında sürekli olarak günlük okuma saati uygulamasına geçilmesi, Cumartesi – Pazar günleri Yetiştirme ve sınavlara hazırlama kurslarının açılması, Kursların her okulda değil belli kurs merkezlerinde toplanması ve öğretmenlerle öğrencilerin buralara getirilmesi, Bunun için yerel yöneticilerle,

Özellikle Belediye Başkanlarının işin içerisine katılması, Veli bilinçlendirme eğitimine önem verilmesi, velilerin ev ziyaretlerine ağırlık verilmesi, Sık sık Deneme sınavı yapılarak öğrencilerde sınav deneyimi kazandırılması,

Milli Eğitim Müdürlüğü bünyesinde Sınav Değerlendirme Merkezi oluşturulması ve donanımlı optik okuyucu cihazları alınması, Yönetici ve öğretmenlere yönelik moral motivasyon seminerlerinin ve kurslarının düzenlenmesi, bunlarla ilgili Üniversite ile işbirliği yapılması,

Başarılı yönetici ve öğretmenlerin ödüllendirilmesi ve onure edilmesi, motivasyon sağlanması, Alınan kararların takip, denetim ve geri dönüşünün değerlendirilmesi İlk etapta hedefimiz; ilk 10 arasında yer almaktır.

Bu konuda başta sayın valimiz olmak üzere, okul yöneticileri olarak vereceğiniz destekle başarı konusunda iddialı ve ümitliyiz. Başarı bir ekip işidir, takım işidir, fedakârlık ister. Ekip ve takım ruhu ile kendimize güvenle, üzerimizdeki ataleti atarak başarılı olacağımıza inanıyorum.

Milli Eğitim müdürlüğü olarak yeni öğretim yılına adeta bir seferberlik ilanı olarak giriyoruz; başta okul müdürlerimiz olarak, eğitim her kademesindeki görevlilerimiz bugünden itibaren bu bilinçle ve azimle çalışacaklardır”

BAŞARIYI KÖYLERDE SAĞLAMALIYIZ

“Her 100 öğrencimizden 55 tanesi köy ve kasabalarda eğitimini alıyor” diyen Niğde Valisi Öztürk, “ Devletin her köye ve her kasabaya okul yapması aslında ilk bakışta sosyal devlet ve devletin görevleri bakamından, yerine getirilmiş ama başarıyı ve heyecanı oralara götüremedik. Sosyal dönüşümü sağlayamadık köy ve kasaba kendi etrafında dönüp durdu.

Bunlar benim yaptığım gözlemler, bu gözlemleri bir anda değiştiremeyiz ama değişime mutlaka bir yerden başlamak zorundayız. Ne yapılması gerekiyorsa artık yapılmaya başlanması gerekiyor” dedi.

LİSELERE DEVAM ETME ORANIMIZ ÇOK DÜŞÜK

Niğde Vali Sebahattin Öztürk, “Liselere devam etme oranımız çok düşük Niğde’de ben ilk geldiğimde liseye devam etme yüzde 60’lık oranını gördüğüm zaman zaten ben anlamıştım böyle olacağını.

Liselere devam etme oranımız çok düşük olduğu için üniversitelere giriş sınavındaki durumumuz yüksek görünüyor eğer bu çocukların yüzde 75-80’i liselere devam etmiş olup, üniversite sınavlarına girmiş olsalardı, asıl o zaman takke düşüp kel görünecekti.

Aslında çok fazla övüneceğimiz şey yokta, hani insanlara bir motivasyon vermek için böyle söyleniliyor yani, burada değerlendirme toplantısı yapıyoruz yani bazı şeyleri kendimizden gizlemek, Basın duymasın, o duymasın diyerek mızrak çuvala sığmıyor yani, 8 yıllıktan mezun ettiğiniz çocuklardan yüzde 49’u hiç liseye devam etmiyor, bu olağan üstü düşük bir rakamdır. Türkiye’nin bana göre en düşük yerlerinden bir tanesidir.

Çünkü Türkiye ortalaması yaklaşık yüzde 78 civarındandır. Ben Bursa’dan geldim Bursa’da 83 civarındaydı liseye devam oranı.

Dolayısıyla yaptığımız işin hakkını vermek gereklidir, maden bir okulda müdürüz yada öğretmeniz herkes üzerine düşün sorumluluğu vazifeyi yerine getirmek zorundadır.

Çok isterdim bu konuda iyi şeyler söyleye bilmek ama yok. İlimizde Türkiye ortalamasının üzerinde öğretmene sahibiz, Türkiye ortalamasının üzerinde fiziki mekanlara ve bilgisayar ve Internet bağlantısı olmayan okulumuz kalmadı yani şöyle diye biliriz un, şeker var ama helva yapacak insan yok elimizde.

Velileri çocuklarını okula gönderme konusunda vaad edeceğiz her şeyin arkasındayız” diye konuştu.

ÖĞRETMENLERİMİZ ÖZVERİYLE ÇALIŞMALI

Niğde Vali Öztürk, “ Biz kamu yöneticileri memurlar kamu görevlileri, kendimizi memnun etmek için, bu işlerde bulunuyor değiliz, biz mutlu olalım diye bu görevler bizlere veriliyor değil, günümüzde özel sektörden ödünç alınana bir kavram var biliyorsunuz, Müşteri Memnuniyeti biz bu kelimeyi kamu yönetimine şöyle taşıyoruz Vatandaş Memnuniyeti olarak.

Patron millet ve onun temsilcisi olan devlet, biz işimiz yapmıyoruz, 657’ye tabiyiz diye işimizden olmuyorsak bu olmamamız gerektiğini göstermez.

Eğer biz bu kalite ile özel sektörde çalışıyor olsaydık, bizi kapanın önüne koyarlardı. Onun için tablo açık ortada ama çözümsüz değil, çözümü mümkün.

Sınıflarda elde edilen başarılan Milli Eğitim Müfettişlerinin incelemelerin tabi tutulacaktır. Başarımlı olan arkadaşlar, mutlak suretle değerlendirilecektir. Ama başarısız olan arkadaşlarımızda bu işin hakkını veremediklerini kabul edeceklerdir.

Onun için öğretmen arkadaşlarımızı motive etmek sizlere düşmektedir. Ama bu başarısızlıklarının iki ana faktöre bağlıdır birincisi velilerimizin kısa yoldan hayata atılması için çocuklarının eğitimine önem vermemeleri, ikincisi ise, öğretmen arkadaşlarımızın yeteri kadar heyecan sahibi olmamaları.

Belediye başkanlarını, muhtarları mutlaka devreye sokun, girmeyen varsa bunu da mutlak suretle bana bildirin, öğrencilerimizle, öğretmenlerimizle sizle daha fazla meşgul olmalarını sağlayın önümüzdeki yıllarda mutlaka kasabalarda lojman sisteminin devreye girmesi gerektiğini düşünüyorum, hayır sever vatandaşlarımıza bu konuda büyük iş düşüyor, biz lojman yaptıralım onlar lojman yaptırsınlar, bizim artık okul ihtiyacımız yenile dışında çok büyük sorun olarak kalmadı.

Kapanan kasabalar ve belediyelerde yapacağımız ilk iş kasabaların belediye otobüslerini kaldıracağız, öğretmenler mesailerini otobüs saatlerine göre ayarlamayacaklar artık" şeklinde konuştu.

Kaynak:
http://nigde.meb.gov.tr/